cicinur loading (:

How did you fall in love ?

Let me explain..

Yukarıda, görmek suretiyle gözlerinize terapi ve güzellik algınıza hıphızlı bir güncelleme yapmış olduğunuz prenses, her ne kadar bu resmini hiç sevmese de 💜, ki kendini kendinden kıskanır 😊, zat-ı şahanesi en karanlık geceme kandil, en sisli gündüzüme güneş olan; içime huzur, gönlüme sürur veren bir mehparedir, melektir.. 😊 


Bir kere bakmanın binler satır izahı gereksiz bırakacağını bile bile, bu güzele harcanılan zaman fuzuli olmayacağını düşündüğümden, bu yazıyı yazmakla zamanımı değerlendiriyorum.


Kalbimin ilk ve son sahibi bu baldan kızla, bir iş ortamında, pek saydığım bir büyüğümün "ciddi düşünürsen isabet olur" mealindeki bir teşvikiyle hiç kimseye o niyetle kalkmamış kaşımı kaldırıp bakmadan birkaç hafta önce tanıştım. Hiç de klişelerdeki gibi büyük aşklar kavgayla başlamadı, bilakis gayet dostane ve seviyeli bir ortamda, tadını hala damağımda hissettiğim 'öğle yemekleri', 'maven', 'bilmemne engine' gibi kastî ama yerinde bahanelerle, bakmaya bile çekindiğim, onun belki ödünün koptuğu bir izlenim uyandıran, resmi denebilecek bir şekilde başladı.


Ankaralım'ın memleketinde kışın erken hissedilmesinden, genelde dışarıda geçirdiğimiz öğlen yemeği aramız, arabamız olmadığında da ofis sınırlarında geçerdi. Ta ki, yüzü kadar gönlü güzel birinin, baldan tatlı sesiyle 'Araban olsa nereye gitmek istersin Hüseyin Abi ?' 🎵🎵 diyeceği güne kadar ayrı arabalarda gittik, geldik. Genelde koltuğunun arkasına denk geldiğim bu şoför güzelinin, araba sürüşündeki kibarlığını, tatlılığını katmerleyen dobralığını, 'çünkü ben de manyağım' diye dubaları sıyırıp geçen keskin dönüşünde farkedilen haşinliğini, geri geri park edişini, arabadan çıktığındaki o tatlı yürüyüşünü belki istemli, belki istemsiz hayranlıkla izledim. 


Her sabah 9:30 - 10 sularında ofise gelip, kucağında kimi zaman poğaça kimi zaman cennet kurabiyeleriyle 🍪 girmesini, Allahım dengemi bozan o dünya tatlısı 'Günaydıın' demesini zaman geldi o kadar hasretle istedim ki, haftasonlarından nefret ettim. 


Toplu orman yürüyüşlerimiz başladığında, onun da geldiği yürüyüşlerde soğuğu hissetmemeye, içmediğim halde bir bahaneyle sigaraya inmeyi iple çekmeye, dahiyane ama zavallı bir planla, yavaş yavaş hatları kesinleşen niyetimi açık etmemek gayesiyle onunla orman turuna çıkmadığım, sigara molasına inmediğim zamanlarda kıskançlıkla karışık bir hasret hissettiğimi farkettiğimde sanırım ocak ayının sonuna gelmiştik ve sanırım yine bu zamandı değerli büyüğümün ikinci ve son kez 'ne dersin?' diye beni yokladığı. Cevabımı gizlemedim ama duygularım biraz daha bekleyecekti.


Onunla yaşayacağım 🤲🤲 nice heyecanları geçmez ama 'nasıl yapsak da haberdar etsek' telaşına düştüğüm zamanın da tadı başkadır. Yemeğe farklı arabalarda gitmek suretiyle, 'söz bilen' veya 'beni bilen' insanların, gayet yanlı ama bir türlü umduğum sonuca ulaşamayan yorumlarını duyması için gereken ortamın sağlanması uğruna yemeğe gitmeden planlar da yaptım. Yemeğe giderken yaptığımız araç taksiminde yanında olmasını istediğim insanlarla gitsin diye fuzuli oyaladığım çok oldu. 


Gelecekte aynı karede, onun güzel elinden selfie çekineceğimizi bilmeden, grubumuza atmak niyetiyle, yine gruptan biri tarafından çekilen fotoğrafımda, (normal olarak) aynı karede olmak istemediği için nasıl yana kaykıldığını, zaten iç burukluğuyla farketmiştim ama o fotoğrafın yüzüne bakıp, o görünmeyen vücudunun tastamam ve gönlünden gelerek benimle aynı karede bulunacağı günleri, ortada yine ona doğru somut bir adım yokken, kalbimi de gönlümü de bilenle paylaştığımı hatırlıyorum. Bir kez de değil üstelik ama bunların yeri burası değil.


İtiraf edeceğim, cep telefonunu biz daha SMS Engine'sini yazarken ezberlemiştim. Doğum gününü kulak kabarttığım bir konuşmasında, onunla alakalı çoğu şeyi de, istediğimi belli etmeden bir konu açmanın ne kadar zor olduğunu hatırlamak bile istemediğim zamanlarda, kendimce rasgele ve spontane gelişen olaylarla örtbas ederek öğrendim. Kendisiyle de çok konuşamazdık zaten ama belki de en çok konuşma fırsatı bulduğumuz zamanların birinde karşılıklı oturduğumuz burgercide nasıl bir kere bile gözüme bakmadığını hatırlıyorum da, süt kardeşinden bahsetmişti. Ben ne biliyim süt kardeşin namahrem olmadığını, yine nasıl kıskanmıştım.


Sanırım arabasında 'mecburen' yaptığımız bir (1), hasbel kader yaptığımız yine bir (1) seferde ön koltuğuna oturmak nasıl beni alıp başka yerlere götürdüyse, o hissiyatla mı, yoksa hangi hak dostunun duasını aldım bilemem, ettiğim dualar kabul olmuş olacak ki bu güzel 'Hayır demedi.'


Mesele aşka düşmekse bir kere düştüm doğru, ama tüm kalbimle ifade ettim, ediyorum ve hep edeceğim, onunla geçen her gün, her dakika, öncekilerden daha derine düşüyorum, yanındayken zamanı farketmiyorum, yüzünün bir yanı dönükken diğer yanını özlüyorum, yürüyüşü, salınışı, gülüşü, bakışı, tastamam anlayamasam da hisleri, çok kızsa da kızamaması, çok istese de sarılamaması, sandalyede bağdaş kurup oturması, gözlerini kısıp sert bakması, bitanecik 'naaber?' i, 'bannane' si 🎵🎵, 'oğff' ları 🎵🎵, 'hadi hadi hadii' si 🎵🎵🎵, o ilk defa canım deyişi, yanlışlıkla da olsa atıp silmediği emojisi, bitanecik 'I ı' sı, her duama kaldırdığı o pamuk elleri, nice geceler güzel gözlerinden dökülen inci taneleri.. Hepsini hepsini seviyorum, Allah aşkına bana baksana, bitirebilcekmişim gibi de anlatıyorum. Neyi nasıl bitirebilirim ki, hiç Şeymam biter mi anlatmakla ? 💕💕💕


Bitmez..💜 Hiç bitmesin 🤲🤲 


Seni çok ama çok seviyorum balım, güzelnurum, en güzel hikayem 💜

What is this ?

This article is an effort to answer a question once asked on Quora and I promised my sweet pancake to answer for her. 😚😚